FARKLI ÖZELLİKLERE ERİŞİM İÇİN HESABINIZA GİRİŞ YAPIN

PAROLANIZI MI UNUTTUNUZ?

HESAP BİLGİLERİNİZİ Mİ UNUTTUNUZ?

AAH, EVET, ŞİMDİ HATIRLADIM!

Özdemir Hukuk Bürosu

  • +90 212 219 70 73
  • info@ozdemirhukuk.net
  • GİRİŞ
  • HAKKIMIZDA
  • FAALİYET ALANLARI
  • EKİBİMİZ
  • YAYINLAR
  • İŞ HUKUKU BLOG
  • İLETİŞİM
  • Ana Sayfa
  • İş Hukuku Blog
  • Archive from category "İş Hukuku Blog"

YENİ MOBBING GENELGESİ’NDEN SONRA İK’NIN “TO DO LIST”İ NE OLMALI?

Çarşamba, 12 Mart 2025 by Prof. Dr. Erdem Özdemir

5 Mart 2023 tarihli Genelge, 2011 tarihli genelgeyi güncelledi ve yürürlükten kaldırdı. İçeriğe baktığımızda büyük bir yenilik yok ancak farkındalık yaratmak ve işverenleri tekrar mobbing üzerinde çalışmaya sevk etmek amaçlanmış.
Peki, İşveren bu genelge karşısında ne yapmalı?
1. Öncelikle, işyerlerinde bir mobbing prosedürü/yönergesi hazırlanmalı. Hatta İSG kurulu olan işyerlerinde bu yönergeyi İSG Kurulundan da geçirmek yararlı olur. Zira psikolojik taciz, büyük ölçüde bir İSG problemi. Bu tip yönergeleri veya genel anlamda sözleşmesel nitelik taşımayan iç yönetmelikleri ben işverenin yönetim hakkı kapsamında kabul ediyorum. Dolayısıyla, çalışana bunun tebliğ edilmesi yeterli.
2. Bu yönergede mobbing süreci tanımlanmalı ve yetkililer belirlenmeli.
3. Bundan sonraki adım farkındalığı arttırmak. Bu da eğitimle ve bilgilendirmeyle mümkün. Mobbing eğitimlerini çalışanları kategorilere ayırıp vermekte fayda var. Özellikle yöneticiler, sorumluluklarına vurgu yapılarak eğitilmeli. Bu eğitimi birçok kere veren biri olarak şunu da ekleyeyim: Bu eğitimler çok hassas. İç çatışmaları körüklemeden bunları gerçekleştirmek lazım.
4. Mobbing ve genel olarak psikolojik riskler bugün çağdaş İSG hukukunda işverenin önlem alacağı konular arasında görülüyor. Psikososyal riskler konusunda risk değerlendirme metodolojileri de mevcut. Bunlar üzerinde de çalışma yapılmalı.
5. Özellikle bu kapsamda, işyerinde mobbing anketi dediğimiz anketler yoluyla riskli durumlar ve birimlerin tespiti de mümkün. Bu anket konusu belki Batı’da işliyor ancak tecrübelerim bunun bizde her zaman doğru sonuç vermediğini gösteriyor. Bu anketlerde Heinz Leymann’ın tanımladığı 45 mobbing türünden hareket edilmesi bence isabetli olur.
6. İç soruşturmalar: Mobbing konusunda soruşturmalar da oldukça hassas. Nitekim Genelge’de buna da dikkat çekilmiş. Burada kişisel verilerin korunmasına da dikkat etmek lazım. Yine soruşturmayı gizli biçimde ve tarafsız şekilde yürütmek de gerekiyor.
7. Mobbingin tespiti: En zor konulardan biri bu. Mobbingi çatışmalardan nasıl ayıracağız. Öncelikle olay ve sözleri parça parça, izole biçimde değil, bütünüyle ele almak lazım. Bütünlük içinde anlamlı bir hikaye oluşuyor mu? Bu önemli. Mobbing dikey veya yatay olabilir. Hatta (istisnai olsa da) astsan üste şekilde dahi gerçekleşebilir. Şu anda yayınevinde olan “iş uyuşmazlıklarında ispat” kitabımda somut bir ölçüt de öneriyorum. “Mobbing kastı ve kötüniyet” (sübjektif) burada temel bir kriter olmalı. Davranış suçlanan kişi tarafından profesyonel gereklerle meşrulaştırılamıyorsa (dedim ama neden dedim…), burada mobbing sinyalleri başlıyor (ancak Batı’da genel kabul gören yaklaşımın objektif ölçütlere dayandığını ve ölçülülük sınırlarını aşan davranışların mobbing olarak nitelendirilebildiğini ekleyelim)

Sonuç olarak hashtag#mobbing konusunda İK departmanlarına önemli görevler düşüyor.

Devamını oku
  • Yayınlanan İş Hukuku Blog
Yorumlar Yok

GİZLİ MÜŞTERİ UYGULAMASI KVK’na UYGUN MU?

Çarşamba, 12 Mart 2025 by Prof. Dr. Erdem Özdemir

Gizli müşteriyi, bir işletmenin hizmet kalitesini, müşteri deneyimini ve çalışan performansını değerlendirmek amacıyla, kimliğini gizleyerek alışveriş yapan veya hizmet alan kişiler olarak tanımlayabiliriz. Son zamanlarda, bu uygulamayı belirli sektörlerde görüyoruz.

Pekiyi bu uygulama Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’na uygun mu?

6 Eylül 2023 tarihinde Fransız Yargıtayı Sosyal Dairesi, bir çalışanın disiplin ihlallerine ilişkin bir “gizli müşteri” tarafından sağlanan delilin kabul edilebilir olduğuna karar verdi (1). Karara konu uyuşmazlıkta, gizli müşteri bir çalışanın tahsilat prosedürünün ciddi ihlallerini tespit etti. Bu inceleme sırasında tespit edilen olgulara dayanarak, işveren, suçu işleyen çalışana karşı disiplin soruşturması başlattı. Gizli müşterinin sunduğu rapor bir delil olarak kabul edilebilir mi sorusu bu kararda tartışmaya açıldı.

Sosyal Daire buna olayın özelliklerini dikkate alarak olumlu yanıt verdi. Nitekim somut olayda, işveren Sosyal ve Ekonomik Komiteyi bu soruşturma prosedürünün uygulanması ve koşulları hakkında bilgilendirmiş ve CSE toplantısının “onaylı” tutanaklarını dosyaya sunmuştu. İkinci olarak, işveren çalışanlara bu sistemin uygulanması hakkında doğrudan bilgi verdiğini de kanıtlamıştı.

İşveren çalışanlara yönelik bir bilgi notunun sistem üzerinde görüntülenmesinin mümkün olduğunu, bu not kapsamında sistemin işleyişi ve amacını açıklandığını ortaya koydu. Sosyal Daire bu nedenle, İş Kodu’nun L. 1222-3 maddesi hükümleri uyarınca çalışanın , bu maddenin uygulanmasından önce açıkça bilgilendirildiğini tespit ettikten sonra, işveren, sonuçları bir disiplin prosedürünü desteklemek için kullanabileceği sonucuna ulaştı[2].

Belçika’da da mahkemelerin bu gibi raporları veri koruma ilkelerine uygunluk koşuluyla dikkate alabileceği belirtiliyor (3).

Almanlar buna “mystery shopping” adını veriyor (Testkauf) ve onlar da benzer biçimde bu gibi delillerin kabul edebilirliğini ifade ediyor.

Buna göre, veri koruma ilkelerine uymak koşuluyla bu gibi uygulamalara başvurmak mümkün görünüyor. Özellikle aydınlatma yükümlülüğünün bu gibi uygulamalarda eksiksiz yerine getirilmesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Yine ölçülülük gibi genel ilkeler kuşkusuz her zaman gözetilmek durumunda.

İşverenin gözetim ve denetim yetkilerinin boyutlarını daha çok tartışacağız gibi duruyor…

[1] Soc, 6 Sept 2023, No: 22-13.783
[2] Kararın incelemesi için: Radé, Christophe: La preuve et le « client mystère », Droit social 2023, 922 vd.
(3) Mystery Shoppers, Dismissal And The GDPR In Belgium – Data Protection – Privacy – Belgium

Devamını oku
  • Yayınlanan İş Hukuku, İş Hukuku Blog
Yorumlar Yok

SGK işten ÇIKIŞ KODLARI sistemi KVKK’na AYKIRIDIR!

Çarşamba, 12 Mart 2025 by Prof. Dr. Erdem Özdemir

İtiraf edeyim, yaklaşık 30 yıllık meslek yaşantımda, sosyal güvenlik hukuku alanıyla ilgilenmekten zevk almadım. Zira birçok konuyu mantıkla bağdaştırmak mümkün değil. Rahmetli Ali Rıza Okur Hocamız bir incelemesinde 5510 sy. kanunun değişmeyen maddesi kalmadığını tespit etmişti; böyle bir kanunla sağlıklı bir sosyal güvenlik sistemi de olmaz zaten.
Bence son derece sorunlu bir konu, SGK işten çıkış kodları. Bu kodların temel mantığı da kurumun hangi durumlarda işçinin işsizlik sigortasından yararlanacağını bilmesi üzerine kurulu. Belki buna ek olarak Kurum istatistiki veri de oluşturmak istiyor.
SSİY m. 25. kodları belirlemeye ve bu kodlarda değişiklik yapmaya Kurum yetkilidir hükmünü taşıyor ve 2013/11 sayılı genelge SGK Kod uygulamasının temelini oluşturuyor.
2019 değişikliği sonrasında tablo şu: Toplam 50 kod var. Bu kodlar içinde özellikle İş Kanunu’nun 25. maddesinin II. Bendinde sayılı aylak iyiniyet kurallarına uymayan tüm nedenler tek tek sayılıyor. Örneğin, işçi işverenin başka bir işçisine cinsel tacizde bulunması nedeniyle mi işten çıkarıldı, işveren bunu SGK’na bildirecek. Veya, işçi işyerine sarhoş yahut uyuşturucu madde almış olarak gelmesi nedeniyle mi işten çıkarıldı, bunu işveren SGK’na bildirecek.
Şimdi soruyorum: İşçinin cinsel tacizde bulunması SGK’yı (İdareyi) ne ilgilendirir? Sarhoş olması ne ilgilendirir? Bu durum KVK’na aykırı değil midir? Bir kimsenin “tacizci” veya “sarhoş” diye SGK’nda kayda alınmasının mantıkla bağdaşan bir yanı var mıdır?
Konu, Prof. Dr. Prof. Dr. Hakan Keser‘in Sicil dergisinin son sayısındaki, Haksız Fesih Tazminatı ve Manevi Tazminat makalesini incelerken de tekrar dikkatimi çekti. Keser Hoca, SGK ayrılış kodlarının işçiden bir iş başvurusu sürecinde sorulabileceğini belirterek, bunun işçiye zarar verme riskleri üzerine tartışma açıyor. Makalesi kapsamında bazı hususlarda kendisiyle farklı düşünüyorum ama değerli meslektaşımın belirttiği iş başvurusu sırasında SGK ayrılış kodlarının sorulması uygulamasına gerçekten dikkat etmemiz lazım.
Öncelikle, iş başvurusunda, işverenin SGK kodunu talep etmesi, KVKK m.4 anlamında “ölçüsüz” bir bilgi istemi olduğu söylenebilir.
Ancak her halde, işe girişte böyle uygulama ihtimali bile, çıkış kodlarının sorgulanmasını gerektiriyor!
Pandemi döneminde Kodlarda küçük bir düzeltme yapıldı ama bu yeterli değil.
Sonuç olarak görüşüm şu: İşten çıkış nedeni SGK’yı sadece işsizlik sigortasında yararlanma noktasında ilgilendirir, ötesinde ilgilendirmez. Kurumun ayrıca istatistik yapıyorum gerekçesi varsa bu da KVK’na uygun olması gerekir.
Buna göre, Kodlar acilen tekrar gözden geçirilmelidir. Bu arada disiplin kurulu kararı ile fesih, deneme süreli iş sözleşmesinin işverence feshi, deneme süreli iş sözleşmesinin işçi tarafından feshi, iş kazası sonucu ölüm (ölüm ayrıca var),toplu işçi çıkarma gibi ne işe yaradığı belirsiz kodların çıkarılması ve bunların sadeleştirilmesi de isabetli olur. hashtag#SGK hashtag#KVK #5510 #6698

Devamını oku
  • Yayınlanan İş Hukuku Blog
Yorumlar Yok

MOBBİNGDEN DOLAYI ÇALIŞAN İNTİHAR EDERSE İŞVEREN SORUMLU OLUR MU?

Salı, 11 Mart 2025 by Prof. Dr. Erdem Özdemir

MOBBİNGDEN DOLAYI ÇALIŞAN İNTİHAR EDERSE İŞVEREN SORUMLU OLUR MU?
1.      Bir çalışanın işyerinde uğradığı mobbinden dolayı intihar ettiğini gösteren notu basında ve sosyal medyada gündem oldu. Kuşkusuz bu konuda son kararı yargı verecek. Pekiyi, çalışan mobbing’den dolayı intihar ederse işveren hukuki hatta cezai olarak sorumlu tutulur mu?
2.      Öncelikle, intihardan başlayalım: İşyerinde gerçekleşen intihar eylemleri sosyal güvenlik hukuku uygulamamızda iş kazası olarak kabul ediliyor. Ancak bir kazanın SGK anlamında iş kazası olması kategorik olarak işverenin sorumluluğunu doğurmuyor. İşveren ile kaza arasında “nedensellik bağı” dediğimiz ilişki kanıtlanmalı.
3.  İntiharın işveren sorumluluğuna yol açması Batı’da da tartışma konusu. Örneğin, Fransız Yargıtayı işverenin çalışanın psikolojik durumundaki kötüye gidişi görmesine rağmen hareketsiz kalarak önlem almamasını bağışlanmaz kusur olarak nitelendirdi ve işvereni sorumlu tuttu.
4.      Ancak, intiharın işveren eyleminden ve mobbingden kaynaklandığının kanıtlanması kolay değil. Fransız yargısında intiharın işyerinde gerçekleşmiş olması, nedensellik bağının kurulabilmesi için bir fiili karine olarak görülebiliyor. Ancak intihar işyeri dışındaysa ispat yükü bu kez çalışanın yakınlarına düşüyor.  İntihar edenin bir mektubu gibi intiharı işyerine bağlayan bir delil varsa bu bağlantının kurulması mümkün.
5.  Mobbingden doğan hukuki sorumluluk konusunda da tartışmaya açık çok nokta var. Özellikle mobbing davranışını amir konumunda birisi yapmışsa, TBK m. 116 kapsamında (yardımcı kişinin fiillerinden kusursuz sorumluluk) işverenin bundan kusursuz sorumluluğu gündeme gelebilir! Yani işveren hiçbir kusuru olmasa, tüm önlemleri alsa da tazminat ödemek zorunda kalabilir.
6.      Bu durumun her zaman adil olmadığı TBK 116’ya kaynaklık eden İsviçre Hukukunda dile getirilmeye başlandı. J.P. Dunand bunu eleştiren birçok yayın yaptı. İlginç bir gelişme de Fransa’da yaşandı. İşverenin İSG konusundaki sorumluluğunu sonuç borcu kapsamına gören Fransız yargısı mobbing davalarında buna istisna tanımaya ve işverenin önlem alıp almadığını değerlendirmeye başladı. gerçekten, mobinge karşı tüm önlemleri alan, eğitimler veren, prosedürler kuran ve mobbingden haberi olmayan bir işverenin kusursuz sorumlu tutulması adil görünmüyor.
7.      Mobbing konusunu işverenler bizce bir İSG problemi olarak ele almalı. Psikososyal riskler kapsamında risk değerlendirmesinden eğitime, bilgilendirmeye ve denetime kadar tüm İSG önlemleri alınmalı. Aksi halde bunun ağır sonuçları olabiliyor. Gerçekten cinsel taciz, mobbing gibi vakıalarda işveren kusursuz da olsa, basın ve sosyal medyaya konu düşebiliyor. Bu noktada konuyu ciddiye almak, interaktif davranmak ve önlem almaktan başka yol da bulunmuyor.

Devamını oku
  • Yayınlanan İş Hukuku Blog
Yorumlar Yok

RAPOR ALIP, SONRA SOSYAL MEDYADA “TATİL BAŞLASIN, BİZ YAŞAYALIM SİZ DEDİKODUSUNU YAPARSINIZ” DİYEN ÇALIŞAN İŞTEN ÇIKARILABİLİR Mİ?

Salı, 11 Mart 2025 by Prof. Dr. Erdem Özdemir

RAPOR ALIP, SONRA SOSYAL MEDYADA “TATİL BAŞLASIN, BİZ YAŞAYALIM SİZ DEDİKODUSUNU YAPARSINIZ” DİYEN ÇALIŞAN İŞTEN ÇIKARILABİLİR Mİ?

Yargıtay, 11.1.2021 tarihinde bekleneni yapmış ve çalışanın bu kötüniyetli davranışını korumamış…

Olayda Davacı 09-12/07/2015 tarihleri arası için 2’şer gün şeklinde ardışık tarihlerde istirahat raporu almış, aynı işyerinde çalışan bir diğer işçi …de aynı tarihlerde aynı hastane ve aynı doktordan aynı teşhis ile istirahat raporu almış.

Davacı raporlu olduğu tarihte sosyal medyada diğer şirket çalışanı M., sosyal medya hesabında; “… turu başlasın, biz yaşayalım siz dedikodusunu yaparsınız” yazısını paylaşmış, paylaşımın altına da “… ile (davacı) birlikte … yolunda” notunu düşmüş (Güzel bir paylaşım olmuş bence de 🙂

Davalı işverence bu olayın ardından davacıdan savunması talep edildiğinde, davacı bu durumu kabul ederek ‘istirahatliydim, doktor temiz hava al dedi, ben de memlekete gittim’ şeklinde beyanda bulunmuştur. (Tebrik ediyorum, güzel savunma yapmış:)

Ancak Yargı bunu (amiyane tabirle) yutmamış…

Yüksek mahkemeye göre, Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; davacının ve iş arkadaşının aynı tarihte aynı doktordan ve aynı sebeple rapor aldıkları, arkadaşının sosyal medya hesabından raporlu olduğu gün davacı ile birlikte … turuna çıktıklarını yazdığı, davacının işbu davranışı ile işverenin güvenini kötüye kullandığı, eyleminin yasada öngörülen doğruluk ve bağlılığa uymayan davranış olduğu, davacının seyahatinin turizm amaçlı olduğu açıkça ortadadır. Davacı savunmasında da bu durumu kabul etmiştir. Bu delil durumu karşısında, davalı işveren tarafından gerçekleştirilen fesih haklı sebebe dayandığından kıdem ve ihbar tazminat taleplerinin reddi yerine, kabulü hatalıdır. (Yargıtay Kararı – 9. HD., E. 2018/5003 K. 2021/159 T. 11.1.2021)
Yargıtayın bu yönde kararlarına çok sık rastlamıyoruz. Bir çok uyuşmazlıkta, raporların sahteliğinin ispat edilmesi gerektiğini belirtiyor ve bunun aksinin ispatı da kolay olmuyor (Örneğin: Y.7HD, 3.12.2015, E: 2015/13194, K: 2015/24165).
Konu Batı Avrupa’da da çok tartışmalı. Alman Federal İş Mahkemesi, yeni kararlarında raporların aksinin ispatı noktasında “yüksek ispat standardı” aranmaması gerektiğini ifade ediyor (Müller/Glöge, MüKoBGB, EFZG § 3 Rn: 83-84). Gerçekten fiili karine veya emare diyebileceğimiz olgular varsa (örneğin çalışanın izin talebi reddedildikten sonra giderek rapor getirmesi, belirli günlerde raporların yoğunlaşması), burada çalışanı da ispat faaliyeti içine sokmak isabetli görünüyor. (Örneğin kendisine verilen ilaçları fiilen eczaneden alıp almadığı, nerede bulunduğu vb.)
Sonuç olarak, bugün bu yazıyı okuyan İK Profesyoneli ve hukukçu meslektaşımın da yaşadığı üzere, gerçeğe aykırı rapor alan çalışana karşı mücadele etmek pek de kolay değil. Tabi, her rapor alan çalışanın da iyiniyetli olmadığını söyleyemeyiz. Buna göre, olayı tüm boyutlarıyla değerlendirmek gerek ve bunu gerçekleştiren Yargıtayın kararını biz de isabetli buluyoruz.

Devamını oku
  • Yayınlanan İş Hukuku Blog
Yorumlar Yok

KADINLAR GÜNÜ: İSTİHDAMDA EŞİTLİĞİN SAĞLANMASINDA BATI’DA RÜZGARLAR ESERKEN BİZİM CEPHEDE YENİ BİR ŞEY VAR MI?

Salı, 11 Mart 2025 by Prof. Dr. Erdem Özdemir

KADINLAR GÜNÜ: İSTİHDAMDA EŞİTLİĞİN SAĞLANMASINDA BATI’DA RÜZGARLAR ESERKEN BİZİM CEPHEDE YENİ BİR ŞEY VAR MI?

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken, süslü lafları bir kenara bırakıp somut hukuki duruma, gerçeklere bakalım. İstihdamda kadım erkek eşitliğini sağlayabiliyor muyuz? Hukuki düzenlemeler yeterli mi?
Öncelikle “istihdamda eşitlik” çok geniş bir konu ve bu post’un sınırlarını aşar, bunu çok tartışırız. Daha somut bir konuya geçelim: Ücret eşitliğinden bahsedelim.
Ücret eşitliğinin sağlanması konusunda Batı’da önemli adımlar atıldığını görüyoruz.  Avrupa Komisyonu, Mart 2014’te erkekler ve kadınlar arasında eşit ücret ilkesinin şeffaflık yoluyla güçlendirilmesine ilişkin bir Tavsiye Kararı kabul etti. Bu karar, AB ülkelerinin eşit ücret ilkesini daha etkili bir şekilde uygulamalarına yardımcı olmayı ve özellikle ücret şeffaflığını artırmayı amaçlamaktaydı. Daha sonra Komisyon, kamuoyu, üye devletler ve sosyal ortaklarla kapsamlı ve kapsayıcı bir istişare süreci başlattı ve 15 Aralık 2022 tarihinde Ücret Şeffaflığı Önlemlerine İlişkin Yönerge üzerinde anlaşmaya vardı. 10 Mayıs 2023 tarihinde (AB) 2023/970 Yönergesi imzalandı. Yönerge 6 Haziran 2023’te yürürlüğe girdikten sonra, Üye Devletlerin bunu ulusal hukuklarına aktarmak için üç yılı bulunuyor.
6 Haziran 2023 tarihinde yürürlüğe giren 2023/970 sayılı AB Ücret Şeffaflığı Yönergesi AB’de cinsiyet eşitliğini sağlamak ve ücret farklılıklarını ortadan kaldırmak amacıyla hazırlandı. Yönergenin amacı işverenlerin ücretlendirme politikalarını daha şeffaf hale getirmek. Buna göre, işverenler, ücret politikalarını çalışanlarla paylaşmakla yükümlü kılınıyor…
Yine Yönerge’de şeffaflığa uymama, ayrımcılık uyuşmazlığında ispat yükünü işverene kaydırılmasını tetikleyen bir husus olarak görünüyor.
Dolayısıyla, İK dünyasının adeta “kutsal ilkesi” olarak görülen ücret gizliliği konusunu önümüzdeki günlerde daha çok tartışacağız.
Ayrımcılıkla ilgili iş kanununda AB regülasyonlarına uygun olarak bizde de İş K. m. 5 düzenlendi. Ancak, kadım erkek ücret eşitsizliği ile ilgili yargıya yansıyan uyuşmazlık, geçen yaklaşık 22 yıl boyunca hemen hiç yok denecek kadar az. Ya gerçekten eşitlikte Batı’yı geride bıraktık, çok ileri ideal bir noktadayız, ya da bu işler su yüzünü çıkmıyor, çıkamıyor. Bunun nedenini sorgulamamız lazım öncelikle.
Batı’da ise bu konuda zengin bir içtihat oluşmuş durumda. Örneğin İsviçre mahkemeleri % 15-25 gibi bir ücret farklılığı varsa, bunu meşrulaştırması gerekenin ispat yükünü taşıyan işveren olduğunu kabul ediyor.
Burada farkındalığı arttırmamız gerek ve tabi istatistiksel çalışmalar önemli: örneğin İsviçre’de kadınların aylık ort. 454 franc daha az ücret aldığı belirlenmiş (https://lnkd.in/dib9xdnW). Bu çalışmalar bizde de yapılmalı ve hukukla da desteklenmeli.
Gerçek eşitliğin sağlandığı güzel günleri görmek dileğiyle, kadınlar günü kutlu olsun…

Devamını oku
  • Yayınlanan İş Hukuku Blog
Yorumlar Yok

İŞ ARAMA İZİNLERİ NASIL HESAPLANMALI VE UYGULANMALI?

Çarşamba, 11 Ekim 2023 by admin

İş Arama İzinleri Nasıl Hesaplanmalı ve Uygulanmalı?

Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 05.02.2014 tarihli (Esas No. 2011/53724 Karar No. 2014/3398) kararı iş arama izinleri konusunu tüm yönleriyle açıklığa kavuşturmuştur (Çalışma ve Toplum, 2014/4, Yargıtay kararları eki). Bilindiği üzere, 4857 sayılı İş Kanununun 27. maddesinde, “Bildirim süreleri içinde işveren, işçiye yeni bir iş bulması için gerekli olan iş arama iznini iş saatleri içinde ve ücret kesintisi yapmadan vermeye mecburdur. İş arama izninin süresi günde iki saatten az olamaz ve işçi isterse iş arama izin saatlerini birleştirerek toplu kullanabilir. Ancak iş arama iznini toplu kullanmak isteyen işçi, bunu işten ayrılacağı günden evvelki günlere rastlatmak ve bu durumu işverene bildirmek zorundadır. İşveren yeni iş arama iznini vermez veya eksik kullandırırsa o süreye ilişkin ücret işçiye ödenir. İşveren, iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırır ise işçinin izin kullanarak bir çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten, çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı öder” şeklinde kurala yer verilmiştir.

Yargıtayın da ifade ettiği üzere;

      1. Yeni iş arama izni, bildirim süresi tanınarak yapılan fesihlerde söz konusu olur. İşverence Kanunun 25. maddesine dayanılarak yapılan fesihlerde böyle bir yükümlülük olmadığı gibi, belirsiz süreli iş sözleşmesinin bildirim süresi tanınmaksızın derhal fesihte ya da bildirim sürelerine ait ücretin veya ihbar tazminatının peşin ödendiği hallerde yeni iş arama izni verilmesi gerekmez.
      2. Bildirim önelleri içinde işçiye verilmesi gereken iş arama izni kamu düzenini İşverenin bu yükümünü azaltan ya da tamamen ortadan kaldıran sözleşme hükümleri geçersizdir. İşçinin, bildirim süresi tanımak suretiyle fesih yoluna gitmesi halinde de, işverence yeni iş arama izni verilmesi gerekir. Gerçekten Yasada sadece bildirim süresinden söz edilmiş, bu süreyi işçinin ya da işverenin tanımış olması arasında ayrım yapılmamıştır. İşçinin ihbar öneli tanımak suretiyle feshinden sonra da iş arama ihtiyacı devam edebilecektir. Hatta işçi bu arada yeni bir iş bulmuş olsa dahi, iş arama ihtiyacı devam eder. Çünkü iş arama iznini değerlendirerek daha iyi bir iş bulma imkânına kavuşabilecektir.
      3. Kanunda yeni iş arama süresinin günde iki saatten az olamayacağı kurala bağlanmıştır. Bu süre asgarî olup, işverence daha fazla verilmesi mümkün olduğu gibi, sözleşme ile daha fazla iş arama süresi kararlaştırılabilecektir.
      4. Yeni iş arama süresi en az 4857 sayılı Kanunun 17’nci maddesinde sözü edilen bildirim gün sayısına göre belirlenir. Bu konuda sözleşme ile arttırılmış öneller de dikkate alınır.

ÖRNEK: Buna göre Toplu İş Sözleşmesinde, 3 yıldan fazla kıdemi olan işçinin ihbar süresi 12 hafta olarak belirlenmiş ise, 12 haftalık süre için iş arama izni hesaplanacaktır.

    1. İşçinin toplu olarak kullanmayı istemesi halinde toplam saat sayısının bir iş günündeki çalışılan saate bölünmesi gerekir. İşçinin çalıştırılmadığı hafta tatili ile bayram ve genel tatil günleri için yeni iş arama izni verilmesi gerekmez.

ÖRNEK: Haftada 6 gün, günde 7,5 saat çalışılan bir işyerinde 3 yıldan fazla kıdemi olan bir çalışanın 1 Nisan 2015 tarihinde fesih bildiriminde bulunduğunu varsayalım. 23 Nisan ve 19 Mayıs 2015 (hafta içine denk gelmektedir) ile 8 Pazar günü tatili çıkardığımızda, (56-8-2=46) gün bulunacaktır. İşçinin iş arama izni ise, 92 saat (46 gün x 2 saat) olarak hesaplanacaktır. Toplu kullanım söz konusu olduğunda, (92 saat /7.5 saat) formülüne göre iş arama izninin kaç güne tekabül ettiği bulunacaktır.

    1. Yasanın 27’nci maddesine göre, yeni iş arama izni vermeyen veya eksik kullandıran işveren, o süreye ait ücreti işçiye ödemekle yükümlüdür. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında, işveren yeni iş arama izni esnasında işçiyi çalıştırırsa, işçinin çalışma karşılığı olmaksızın alacağı ücrete ilaveten çalıştırdığı sürenin ücretini yüzde yüz zamlı ödemesi gerektiği kuralı getirilmiştir. İşçinin çalıştırılmadığı bayram, genel tatil ve hafta tatili günleri için yeni iş arama izin ücreti hesaplanamaz (9. HD. 23.8.2008 gün 2008/30958 E, 2008/24254 K.).
    2. İş arama izninin kullanılma zamanını işveren belirler. İşçinin kendiliğinden bu izni kullandığını belirterek ayrılması doğru değildir. Zira ihbar öneli içinde iş görme borcu eksiksiz devam etmektedir.

NOT: İşverenlerin iş arama izinlerinin ne şekilde kullanıldığını gösteren belge almaları (imzalı), bunun kanıtlanması açısından isabetli görünmektedir.

    1. İşçiye bildirim süresi içinde yeni iş arama izninin kullandırılmamış olması, tanınan ihbar önelinin geçersiz olduğu sonucunu doğurmaz (Yargıtay 9.HD. 1.12.2009 gün 2008/11880 E, 2009/32502 K).

İhbar Süresi İçinde Yıllık İzin Kullandırılabilir Mi?

Uygulamada bize sıkça sorulan sorulardan biri de ihbar süreleri içinde izin kullanılıp kullanılamayacağıdır. Bu konuda iş kanununun 59. maddesinin esas alınması gerekmektedir. Bu hükme göre; “…İşveren tarafından iş sözleşmesinin feshedilmesi halinde 17 nci maddede belirtilen bildirim süresiyle, 27. madde gereğince işçiye verilmesi zorunlu yeni iş arama izinleri yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe giremez”. Dikkat edilecek olursa, madde “işveren tarafından sözleşmesinin feshine” atıf yapmaktadır. Buna göre;

  • İş sözleşmesinin işveren feshederse, ihbar süresi içinde işçiyi yıllık izne çıkmaya işveren zorlayamaz,
  • Buna karşılık işçi iş sözleşmesini feshederse ihbar süresi içinde yıllık iznini kullanmak isteyebilir ve bu konudaki talebi Kanuna uygundur.

Nitekim Yargıtay’a göre, “…İş sözleşmesinin işverence feshedilmesi halinde 17. maddede belirtilen yasal ya da arttırılmış bildirim önelleri ile 27. madde uyarınca işçiye verilmesi gereken iş arama izinleri, yıllık ücretli izin süreleri ile iç içe girmez. Kanundaki bu düzenleme karşısında işçi tarafından ihbar önelli fesih halinde bildirim öneli ile yıllık izin süresinin iç içe girebileceği kabul edilmelidir” (Yargıtay 9. Hukuk Dairesi, 05.02.2010, E: 2008/14961, K: 2010/2320, www.legalbank.net).

iş hukuku blogiş hukuku danışmanlıkÖzdemir hukukprof.dr. erdem özdemir
Devamını oku
  • Yayınlanan İş Hukuku Blog
Yorumlar Yok

Scientia potentia est!
Bilgi güçtür!

HAKKIMIZDA

Özdemir Hukuk Bürosu özellikle İş Hukuku alanında uzmanlaşmış danışman ve avukat kadrosu ile ulusal ve uluslararası alanda çalışan birçok şirketin danışmanlık ve avukatlık hizmetlerini yürütmekte ve müvekkillerine tüm Türkiye ölçeğinde hizmet vermektedir.

Devamı

İLETİŞİM

+90 212 219 70 73

arzuozdemir@ozdemirhukuk.net

  • HAKKIMIZDA
  • FAALİYET ALANLARI
  • EKİBİMİZ
  • YAYINLAR
  • İŞ HUKUKU BLOG
  • İLETİŞİM

© Tüm hakları saklıdır. - Özdemir Hukuk 2023.

ÜSTE